Kendimi affediyorum!
İşte yine buradayım, en sevdiğim yerde; evimin en sevdiğim manzarasına ait sandalyede. Elimde bir bitki çayı, kulağımda “rahatlatıcı müzik” diye açtığım bir melodi.
Rahatlatıcı diyor ama hiç de öyle yapmıyor bu müzik.
Derinlere daldırıyor beni; içime, içimde gizli tuttuğum yerlere. Ne var orada?
Pandora’nın kutusu gibi açılamayı mı bekliyor? Ya da daha mühimi ben açmaya
hazır mıyım?
Duygusal Açlık kitabını okuyorum bir süredir. Size de
aktaracağım kitaptan öğrendiklerimi daha sonra. Ancak bu kitapta öyle bir şey
var ki, şimdi söylemeden duramayacağım, çünkü değme kişisel gelişim kitabının
yapamadıklarını yapıyor bana: İçimdeki Pandora’nın kutusuna götürüyor. Açtırıyor onu. Karşı karşıya bırakıyor beni oradaki yaşanmışlıklarımın her biriyle. O kutudaki hayal
kırıklıklarımı, hatalarımı, hüzünlerimi tek tek sevdiriyor bana. Kendini affet diyor, oldu olan. Oldu ve bitti. Artık şimdi var.
Ve onun sayesinde yıllardır içimde tuttuğum, beni içten içe hep kemiren,
“Neden böyle yaptım ki?” dediğim ne varsa, hepsini, tek tek bağışlıyorum.
Affediyorum kendimi.
O kutudakileri tek tek çıkardıkça ortaya, kuş gibi oluyorum.
Affettikçe de kanatlarım güçleniyor, havalanıyorum. Bulutlarla karışıyorum, pamuk gibi olmuş
kalbimle, ışıldayan gözlerimle…
Oh be! Dünya varmış!
Derin bir nefes alıyor ve şimdi tekrar söylüyorum bu
rahatlatıcı müzik sayesinde. Ancak bu defa sesli, dışımdan, bağıra bağıra:
“Kendimi affediyorum, kendimi seviyorum!”
Yorumlar
Yorum Gönder