Arkeolojinin Saygın Hanımefendisi
Jale İnan
O, kendini arkeolojiye, kazılara
adayan Türkiye’nin ilk kadın arkeoloğu; Jale İnan.
O, eğitim, araştırma, kazı,
yayın, müze kurma, restorasyon projeleri çalışmaları ile “Arkeolojinin Saygın Hanımefendisi” olarak
anılmış ve tarihi eser kaçakçılığı ile de mücadelede adeta “dedektif” gibi iz
sürerek büyük başarılar elde etmiş biri.
Kendine rol model olan babası ve İzmir
Müzesi’nin kurucusu Aziz Ogan (ki kendisi de Türkiye’nin ilk arkeologlarından) diğer
akranlarının aksine kızının üniversite okumasını teşvik eder ve o dönemde
Türkiye’de arkeoloji ile ilgili bir bölüm olmadığı için Aleksander von Humboldt
Vakfının bursuyla İnan’ı Almanya’ya gönderir. Bir yıl sonra da Türk devletinin
bursunu kazanan Jale İnan, yüksek tahsilini de tamamlayarak Almanya’da
doktoraya başlar.
Ancak zaman II. Dünya Savaşı
zamanıdır ve bombalar İnan’ın yanı başında patlamaya başlar. Yatağının yanında
giysileri, doktora tezi ve fotoğraf makinesini koyduğu bir bavulla her an
sığınaklara inmeye hazır olarak bekler. Sirenlerin çalmasıyla sığınaklara
indiği bir gün yaşadıklarını kendisi şöyle anlatır: “Çok şiddetli bir gece
bombardımanı sırasında kadınlar yakında patlayan bombalar nedeniyle ara sıra
çığlık atıyordu. Benim sessiz sakin doktoramın resimlerini yapıştırdığımı görüp
sinirlenen bir hanım, ‘Sizin sinirleriniz çelikten mi?’ diye sordu. Ben, ‘Yok
aynı sizinki gibi, ama bağırmakla bombaların istikametini değiştireceğime
inansam, emin olun hepinizden çok ben bağırırım.”
1943 yılında “Roma Sikkeleri
Üzerinde Kurban Merasiminin Sanat Tarihi Açısından İncelenmesi” başlıklı
doktorasını tamamlar ve ülkeye geri döner. O dönemde üniversitelerin hiçbirinde
arkeoloji kürsüsü yoktur. Ancak İstanbul Üniversitesi İnan’ı kaçırmak istemez ve
İnan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Kürsüsü’nde Prof. Dr. C.
Bosch’un asistanlığına atanır.
1946 yılında Arif Müfit Mansel
başkanlığı ve Jale İnan asistanlığında İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü
Kürsüsü açılır. Bölümde öğrencilere okutulacak Türkçe kaynak ve gösterilecek
fotoğraf bulunmaması sebebiyle kendisini Kürsüye adar ve Andreas Rumpf’un
‘Yunan ve Roma Sanatı’ kitabını çevirir. Temel kaynaklardan fotoğraf çekerek
arşiv oluşturmaya başlar. Birçok makaleyi de Türkçe’ye çevirerek öğrencilerinin
hizmetine sunar.
1946 yılında ulaşım, konaklama, personel
sıkıntısı sorunlarına aldırmadan Türk Tarih Kurumu adına kırk yıl sürecek olan
Perge kazılarına başlar. Bu çalışmaları sonrasında Antalya Müzesinin
kapasitesinin iki katına çıkmasına, bir yıl sonra da Side’de kırk yıl sürecek
olan kazılarla da Site Antik Tiyatro ve Side Antik Kentinin gün ışığına
çıkmasına vesile olur.
Tarihi eser kaçakçılığıyla adeta
bir dedektif misali mücadele eden İnan, belden aşağısı Antalya Müzesi’nde sergilenen,
üst bölümünün ise Amerika’da Boston Metropolitan Müzesine kaçırıldığı söylenen ve
Perge’de 1980'de fragmanı bulunan Farnese tipi bir Herakles heykelinin Perge’den
kaçırılarak Mallbu’daki Paul Getty Müzesinde ve Los Angeles’daki bir antikacıda
olduğunu tespit eder. Yayınladığı bilimsel iki makaleyle iki parçanın birbirine
ait olduğunu önce teorik olarak, 90'larda da pratik olarak kanıtlar. Buna
rağmen heykelin üst bölümü ülkeye ancak 2011 yılında geri döner.
1983 yılında kurucusu olduğu
kürsünün başkanı olarak emekliye ayrılan İnan, emekli olduktan sonra da birçok
yazılı eser verir. Uzun bilimsel yaşamında titizlikle topladığı kitaplarının
önemli bölümünü sağlığında Antalya Müzesi’ne hibe ederek meslektaşlarının
hizmetine sunan İnan, yaşamının son zamanlarını parkinson ile mücadeleyle geçirir
ve 26 Şubat 2001'de bu dünyaya veda eder.
Kaynaklar:
İste benim sevdiğim konulardan bir tanesi, güçlü kadınlar! Yine mükemmel olmuş, kalemine saglik😄
YanıtlaSil