Merhamet Zulmün Merhemi Olamaz!
Livaneli’nin “Huzursuzluk”
Kitabı Üzerine Bir Yazı
Bir kitap okudum, içinde merhameti sorgulayan.
Bir kitap okudum, buram buram Ortadoğu kokan.
Bir kitap okudum, iliklerime kadar acıyı yaşatan.
Zülfi Livaneli’nin “Huzursuzluk” kitabını okudum. Huzursuzum, acı çekiyorum bile diyebilirim. Livaneli de öyle söylemiş zaten: “Yazarken ben de çok acı çektim.”
Gazeteci İbrahim’in, Mardinli Hüseyin’in ve Ezidi kızı Meleknaz’ın hikayesi var kitapta; savaşın, acımasızlığın, ötekinin hikayesi var. Dünyayı ve “kendini” sorgulamanın hikayesi bu kitap. “İnsana insan gibi bakmanın” hikayesi…
“Ben bir insandım” diyor Hüseyin, Meleknaz ve Nergis. İnsandım! Çok şey anlatıyor bu cümle. Yaşadıklarıyla kendilerinden ne kadar vazgeçtiklerini. Değil başkalarına, kendilerine bile inançlarının kalmadığını anlatıyor. Bu yüzden kimsenin merhametini istemiyor onlar. Kitabın da gerçeği bu: “Merhamet keskin bir kılıç; merhamet gösterenin kabzasından tuttuğu ama karşı tarafı yaralayan bir kılıç… Merhamet zulmün merhemi olamaz!”
Dedim ya okurken acıyı yaşadım; huzursuzluğu, utancı.
Huzursuz olmak için değil de kendinizi sorgulamak için okuyun bu kitabı. Bir de
iliklerinize kadar acıyı yaşamak için…
“Harese nedir, bilir
misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve, dikeni yedikçe ağzı
kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna
gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur,
tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi
kanının tadından sarhoş olur.”
Yorumlar
Yorum Gönder